İstanbullular Beyoğlu’nu turistlere bırakıp sahile inince Karaköy ile karşılaştılar ve şehrin yeni eğlence merkezini buraya taşıdılar.
İsmini bir rivayete göre Fatih döneminde Kırım’dan buraya getirilen Karay Türklerinden alan bu bölge, bizce her şeye rağmen İstanbul’un en keyifli noktalarından biri. Karaköy, sahiliyle, balık ekmekçileriyle, yeni yeni açılan fine dine restoranlarıyla, çatı kiliseleri ve camileriyle, müze ve galeriyle küçük bir alanda insana müthiş tecrübeler yaratıyor.
Haliç ile boğazın buluştuğu noktada, Azapkapı’dan Tophane’ye kadar olan kesitte her sokakta farklı bir sürpriz sizi bekliyor.
Tezgahlardan yükselen ızgara balık kokuları eşliğinde hırdavatçıların bulunuğu Perşembe Pazarından Haliç’e doğru kestane ve mısır arabalarında duraklayarak yürüyoruz. Hanların avlularından kaybolarak çıktığımız Bankacılar Caddesi ve tekrardan meydana döndüğümüzde bizi büyüleyerek karşılayan Karaköy Palas.
Karaköy’ü tüm gürültüsüyle ayıran tramvay, karşıya geçmek için İstanbul’un en kaotik geçitlerinden biri olan elektronik eşyaların satıldığı alt geçiti kullanıyoruz. Buradan tabelalara bakma ihtiyacı duymadan, istediğiniz çıkışı bulabiliyorsanız bu semtin yeterince yerlisi olmuşsunuz demektir.
Gümrük Sokaktan isekeleye, sonra da asla kamusallaşamayan sahilin arka sokaklarından devam ediyoruz. Kaybolmayı, keşfetmeyi en çok sevdiğimiz sokaklar.
Şef restoranları:
•Aşeka
•Neolokal
•Mürver
•Gallada
•Muutto
İyi Yemek:
•Karaköy Lokantası
•Gümrük
•Restoran Modern
•Tershane Karaköy
•Ali Ocakbaşı
Kahve:
•Parsa Coffee
•Kava Coffee
•Karabatak
•Kronotrop
Bir şeyler içmek için:
•Finn Cocktails
•Vigneron Wine House
•Salon Galata
Karaköy klasikleri:
•Güllüoğlu Baklava
•Perşembe Pazarında Balık Dürüm
•Nato Lokantası’nda öğle yemeği
•Galata Simitçisi, hızlı bir kahvaltı
•Fasuli’de kuru fasulye
•Arif Bey Köfte
Müzeler ve önemli yapılar 🏛️
Kilise ve Camiler 🕌⛪️🕍
İstanbul yemek dünyası Michelin rehberi ve dağıtılan yıldızlarla hareketlenmiş, gözler iki yıldız alan tek restoranın şefi Fatih Tutak üzerindeydi. 2022 yazında Gallada ile boğazın en güzel noktalarından birinde yeni bir mutfak macerası başladı.
Uzun süre kariyerinde Asya’nın farklı mutfaklarında çalışmış olan şefin Orta Asya ve Çin’deki kişisel yolculuğundan ilham alarak şekillendirdiği bir menü servis ediliyor bu yeni restoranda. Tarihi İpek Yolu ilhamıyla tasarlanan gastronomik bir yolculuk olarak tanımlıyorlar kendilerini, Fatih Tutak’ın danışmanlığında tüm menü özenle tasarlanmış, pide ve tereyağ ile başlayıp, çıtır kalamar, yoğurtlu patlıcan, domates, birbirinden lezzetli mantılar, boyoz pilavı, odun ateşinde fenerbalığı ve kuzu şaşlık ile devam eden bir seçki yaptık menüden. Her gelen yemekteki baharatlar bu yolculuktaki ilk eşlikçilerimiz oldu.
Tatlı olarak ise baklavalarını ve demir tatlılarını denedik. Mekan gerçekten iyi tasarlanmış, keyifli bir teras. Boğaza daha yakın olmak ve daha iç içe bir deneyim hedeflenebilirdi. Restoran 18.00 itibariyle servise başlıyor ama tercihen güneş batmadan gelin.
Yemeklerden biraz daha detaylı bahsedecek olursak, mantılar ve boyoz pilavı gerçekten çok başarılı. Karidesli, mantarlı ve adana kebap mantı denedik, üçü de çok lezzetliydi. Denemediğimiz çıtır dana etli mantıda aklımız kaldı.
Başlangıçlardan favorimiz ‘domates’ oldu. Yanık yoğurtlu patlıcan da çok lezzetliydi. Başlangıçlardan denemeyip aklımızda kalan tabak ise ‘Orkinos, tahin ve yuzu’
Ana yemeklerin ikisi de çok hafifti, fenerbalığı da şaşlık da çok dengeliydi. İkisi de çok başarılı pişirilmiş, her şey kararındaydı.
Tatlı olarak daha önce denemediğimiz için merak edip Erzurum’a ait olan demir tatlısını ve Gallada Baklava denedik. Boz fıstıklı ve manda kaymaklı dondurmasıyla baklava başarılıydı.
Fiyatlar yüksek evet, kesinlikle her kesimin erişebileceği bir kategoride değil. İstanbul’da özellikle tadım menüsü servis eden restoranlardan çok farklı değil. Ancak lezzet seviyesi ve servis kalitesi çok yüksek. Tüm ekibi ve çalışanları tebrik etmek gerek.
Türkiye’nin en önemli çağdaş sanat mekanlarından biri olan İstanbul Modern’i ve içerisindeki Restoran Modern’i ziyaret ettik.
Renzo Piano tarafından tasarlanan bu yapının içerisinde etkilenmemek elde değil. Restoranda da bu etki devam ediyor, hem iç mekan hem de teras özenle tasarlanmış.
Teras tabi ki manzara açısından çok daha keyifli, özellikle tam önünde yolcu gemisi olmayan bir zamana denk getirirseniz. Biz tam 18.00’da güneş henüz batmadan geldik.
Menü oldukça yeterli, öğle ve akşam servisi farklı menüler sunuluyor. Menüde modern Türk ve İstanbul lezzetleri yakalanmaya çalışılmış.
Başlangıçlardan balık pazarı tabağı, lorlu pazı sarma, ahtapot kokoreç favorilerimiz oldu. Başarısız bulduğumuz tek tabak sanırım içli köfte idi, daha yeni Adana’dan döndüğümüz için de olabilir.
Ana yemeklerden Mutancana denedik ve sevdik. Ağır ateşte pişirilen kuzu etinin kurumamış olması, tarçın ve kuru kayısı ile lezzetlendirilmesi başarılı.
Ana yemeklerden acılı karides güveçte de aklımız kaldı, bir sonraki ziyarette denemek üzere not ettik.
İstanbul’un en turistik bölgelerinden birinde, böylesine önemli bir müzenin içerisinde iyi bir işletme olması umut verici. Yurt dışından gelen misafirlerinizi manzara ve lezzetlerle beraber etkilemek isterseniz aklınızda olsun.
Muhteşem İstanbul manzarasına karşı odun ateşinde pişen et ve balık yemekleri için akıllıca bir tercih: 2017’den beri hizmet veren Mürver Karaköy
Şef Mevlüt Özkaya’ya her mevsim değişen menüsüyle Michelin Genç Şef ödülünü kazandıran bu restoran, tüm malzemelerini yerel üreticilerden sağlıyor. Turistlerin doldurduğu bu işletmede yerel Türk lezzetleri modern dokunuş ile sunuluyor. Lezzetlerin tamamı paylaşıma uygun, mekanın tek kusurlu yanı hafta içi bile kalabalık olan iç mekandaki uğultu olabilir.
Karaköy’ün bir başka teras restoranındayız, tabi ki manzaranın tam anlamıyla keyfini çıkarabilmek için açılır açılmaz kapıdaydık.
Bir süre barda bekleyip boğazı seyrettikten sonra masamıza geçtik. Beklerken kokteyl menülerinden Mürver’i tercih ettik.
Menüsünü yine hikayelerde paylaşırız, şimdi denediklerimizden bahsedelim. Başlangıç için Ördek Topik, Taşfırından Balkabağı, kişnişli yoğurt ve turşu ile servis ettikleri Bükme ve Külde Ahtapot istedik.
Balkabağı menüye yeni girmiş, gerçekten çok başarılıydı. İnce balkabağı katmanları, tahinli yoğurt ve kıtırdan oluşuyor.
Meşhur bir Ermeni mezesi olan topik ise ördek ile keyifli bir uyum yakalamış.
Külde pişirilen ahtapot da yine favori tabaklarımızdan oldu, zaten restoranın imza tabaklarından biri.
Başlangıçlardan çok seçim yapınca bir ana yemek tercih ettik, o da zaten 2 kişilik olan Trakya Kıvırcık oldu. Kemiğinde fırınlanmış kuzu kürek, Antakya’dan firik buğdayı ve tuzlu yoğurt ile servis ediliyor. Gerçekten çok iyi pişmişti. Sonrasında da midenizi rahatlatmak için acılı komposto geliyor.
Tatlı olarak yine taş fırından Kızarmış İncir favorimiz oldu. İncir yaprağı dondurması ile inanılmaz dengeli bir tatlı. Çok tatlı tatlı sevmeyenler için mükemmel.
Bir diğer tatlımız ise Çilek-Gül. Güllü lokum dondurması, çilek turşusu ve fındık kıtırından oluşuyor. İncire göre daha tatlı, tatlılığı lokumdan geliyor. Yine keyifli bir tatlıydı.
Karaköy’de bir diğer favori şef restoranımız olan Aşeka Karaköy.
Bir dönem hırdavatçıları, nargile kafeleri ve değerlendirilmeyi bekleyen tarihi yapılarıyla bilinen Karaköy, her geçen gün dönüşümüne devam ediyor.
O 100 yıllık yapılardan birinde de 2022’de hizmet vermeye başlayan Aşeka bulunuyor. Aşeka ismi, binayı sarmalayan sarmaşıklardan geliyor. Arapçada aşk ve sarmaşık anlamlarını taşıyor bu isim.
Bu şef restoranında menü periyodik olarak değişiyor. Biz Ekim başında henüz yeni menüye geçmeden deneme fırsatı bulduk.
Araştırırken karşımıza çıkan Vedat Milör’ün bu restoran hakkındaki yazısından, Şef Ömer Akosman’ın Amerika’daki mesleki deneyiminden esinlendiği düşünülen, tater tots’u denedik. Kıtır kıtır bir patates, yanındaki mayonezle muhteşem. Sizin de Aşeka’da kesinlikle deneyeceğiniz ürünlerden biri olsun.
Menüdeki Korean pork belly slider’da da aklımız kaldı, ancak onu bir sonraki ziyaretimize bıraktık.
Başlangıçlardan tater tots dışında, isli et ve soka kremalı balon ekmek, yaz menüsünde bulunan yaz kabağı ve kuşkonmaz tabaklarını, makarnalarından ise Doppio Ravioli ile Cavatelli denedik.
Kuru dinlendirilmiş ördek, dana kuyruk pave, ızgara kuzu sırt gibi ana yemekler de var menü de ancak onları bir öğle yemeğine sıkıştırmak istemedik.
Denediğimiz kokteyller de oldukça başarılıydı.
Karaköy’de en etkilendiğimiz restoranlardan biri oldu, her tabağı heyecanla bekledik. Yenilenen menüleri web sitelerinde mevcut, bu menüyü denemek için de sabırsızlanıyoruz.