Bir şehri keşfetmenin en güzel yolu sokaklarını yürüyerek dolaşmak, hatta bir plana kalmadan flaneur gibi kaybolmak sokaklarında. Londra’daki bir günümüze geri dönüyoruz ve bugün ki yürüyüşümüze seyahat boyunca konakladığımız Numa Bloomsburry’den başlıyoruz.
Tottenham Court Road‘dan başlayarak Soho ve Covent Garden sokaklarında gizli köşeler ve ilginç detaylar keşfedeceğiz. Yaklaşık 3.5 km sürecek bu keyifli yürüyüş, bizi sonunda Trafalgar Meydanı’na ulaştıracak.
Eğer siz de Numa ile Londra’da veya Avrupa’nın diğer pek çok şehrinde konforlu bir konaklama deneyimi yaşamak isterseniz, rezervasyonlarınızda KISNISNUMA15 kodunu kullanarak %15 indirimden yararlanabilirsiniz.
Seven Noses of Soho
1997 yılında Soho’nun binalarında gizemli heykel burunlar belirmeye başladı. Uzun yıllar boyunca kim tarafından ve neden yapıldığı bilinmedi ve etrafında türlü efsaneler oluştu — bazılarına göre hepsini bulabilen sonsuz bir servete kavuşacaktı!
Sonunda 2011 yılında sanatçı Rick Buckley, bu burunları gözetim kültürüne karşı bir sanat protestosu olarak yerleştirdiğini açıkladı. Başlangıçta 35 taneydi, ancak günümüzde yalnızca 7 tanesi kalmış durumda.
Charles I Heykeli
İngiliz İç Savaşı sırasında Parlamento, Charles I heykelinin yıkılmasını emretti. Görev John Rivett isimli bir demirciye verildi, ancak Rivett heykeli yok etmek yerine gizlice sakladı. Hatta bu durumdan faydalanarak halka, heykelin metalinden yapıldığını iddia ettiği sahte çatal bıçak takımları sattı!
1660’ta monarşinin yeniden kurulmasının ardından heykeli ortaya çıkardı. Heykel, 1675 yılında bugünkü yeri olan Charing Cross’a dikildi. Bugün, Charles I heykeli Whitehall boyunca, idam edildiği yere doğru bakıyor.
Londra’nın En Küçük Karakolu
Trafalgar Meydanı’nın güneydoğu köşesinde, sıradan bir taş lamba direği gibi görünen yapının aslında Londra’nın en küçük karakolu olduğunu görebilirsiniz. 1920’lerde inşa edilen bu mini karakol, doğrudan Scotland Yard‘a bağlı bir telefon hattına ve olası olaylarda yakındaki polisleri uyarmak için bir ışıklı sinyale sahipti.
Bugün ise yalnızca depo olarak kullanılıyor — yine de keşfetmesi oldukça eğlenceli.
İkonik Kırmızı Telefon Kulübeleri
İngiltere’nin en tanınan simgelerinden biri olan kırmızı telefon kulübeleri, iki farklı tasarıma sahip:
K2 modeli 1926 yılında Sir Giles Gilbert Scott tarafından tasarlandı.Daha hafif ve küçük bir versiyon olan K6 ise 1935’te geliştirildi. Günümüzde aktif kullanılmasalar da, bu kulübeler hâlâ klasik Londra fotoğraflarının vazgeçilmez parçası.
Cleopatra’s Needle
Thames Nehri kıyısında yer alan Cleopatra’s Needle, Londra sokaklarındaki en eski insan yapımı eserlerden biridir. Yaklaşık M.Ö. 1450 yılına, Antik Mısır’daki III. Thutmose dönemine kadar uzanıyor, yani neredeyse 3500 yıllık.
Pek çok tarihi eser gibi zorla alınmamış; 1819 yılında Mısır hükümeti tarafından İngiltere’ye hediye edilmiştir. Ancak, taşıma masrafları İngiltere’ye ait olduğundan uzun süre getirilemedi.
224 ton ağırlığındaki anıt, 1877 yılında İngiliz vatandaşlarının desteğiyle Londra’ya getirilebildi. Taşınma sırasında yaşanan bir fırtınada Biscay Körfezi‘nde neredeyse kaybedildi ve maalesef altı mürettebat hayatını kaybetti.
Bugün Victoria Embankment’ta yer alıyor. Ziyaret ederseniz, altındaki I. Dünya Savaşı’ndan kalma şarapnel izlerinide görebilirsiniz.
Neal’s Yard
Covent Garden yakınlarında gizlenmiş bu renkli küçük avlu, bugün Londra’nın en sevimli köşelerinden biri. Ancak 1970’lerin ortasında oldukça harap ve terk edilmiş bir yerdi.
Vizyoner Nicholas Saunders, 1976 yılında burada yıkık bir binayı 7.000 sterlinden daha düşük bir fiyata satın aldı. Başlangıçta orada yaşamayı planlıyordu, fakat izin çıkmayınca farklı bir yol izleyerek bir doğal ürünler dükkânı açtı.
Yıkım alanlarından toparlanan malzemelerle kurulan dükkân, uygun fiyatlı ürünleri ve samimi atmosferi sayesinde kısa sürede büyük ilgi gördü.
Zamanla Neal’s Yard, bağımsız ve çevreci işletmelerin toplandığı, sıcak bir mahalle havası taşıyan bir yere dönüştü. Bugün hâlâ, dostluk hikâyeleriyle dolu yaşayan bir köşe.
Soho House Greek Street: Bir Yaratıcılar Kulübünün Doğuşu
Soho sokaklarının ruhunu şekillendiren yerlerden biri de Soho House. 1995 yılında, 40 Greek Street adresinde Nick Jones tarafından açılan bu özel kulüp, yaratıcı sektörlerden gelen sanatçılar, yazarlar ve medya çalışanları için tasarlandı.O dönemlerde Soho, Londra’nın en enerjik ve bohem bölgelerinden biriydi ve Soho House, bu özgür ruhu yansıtan samimi bir buluşma noktası haline geldi.Bugün dünyanın dört bir yanında şubeleri olsa da, Greek Street’teki bu ilk Soho House, hâlâ “başlangıç noktası” olma özelliğini koruyor. Eğer yolunuz buradan geçerse, modern üyelik kulübü kavramının doğduğu bu tarihi binaya bir göz atmayı unutmayın.
Londra’nın Meşhur Kırmızı Otobüsleri
İlk çift katlı otobüsler, 1829 yılında George Shillibeer tarafından Londra’da hizmete sunulan atlı arabalarla başladı.
20. yüzyılın başlarında motorlu versiyonları Londra sokaklarında yaygınlaştı. 1956 yılında hizmete giren AEC Routemaster, açık arka platformu ve dayanıklı yapısıyla Londra’nın simgesi haline geldi.
Bu efsanevi model, 2005 yılına kadar aktif olarak hizmet verdi.
1900’lerin başında, şehirdeki ulaşım şirketleri arasındaki rekabet kızışmıştı.
Londra Genel Omnibus Şirketi, diğerlerinden ayrılmak için otobüslerini kırmızıya boyadı — böylece bugün Londra’yla özdeşleşen bu ikonik renk doğdu. Bugün Londra’da 7.500’den fazla otobüs, 700’den fazla güzergâhta hizmet veriyor.
Ve her gün yaklaşık 6 milyon yolcu taşıyor!
Böyle keyifli bir yürüyüşün en güzel eşlikçisi, arada bir verilen kısa molalar. İşte rotanız boyunca uğrayabileceğiniz birkaç harika durak:
Arome Bakery
Covent Garden yakınlarında gizli kalmış, Fransız-Asya esintili bu fırın, zarif hamur işleri ve mis kokulu kruvasanlarıyla ünlü.
ST JOHN Bakery
Meşhur ST JOHN restoranının pastane kolu. Özellikle şeker kaplı, içi mevsimlik reçellerle dolu donutlarıyla ünlü.
Fortitude Bakehouse
Bloomsbury’de gizlenmiş bu küçük fırın, mayalı hamur işlerinde Londra’nın en iyilerinden biri. Özellikle taze hazırlanmış hamur işleriyle tanınıyor. Bir kahve veya hızlı bir kahvaltı molası için ideal.
Baudry Greene
Gündüz kahve, gece kokteyl sunan şık ve rahat bir kafe-bar. Yürüyüşünüzün sonunda dinlenmek için ya da sabah hızlı bir kahvaltı için harika bir seçim.
Buns From Home
Her gün taze üretilen tereyağlı, çıtır çıtır çörekleriyle hızlı bir atıştırmalık için birebir.
Flat White
Londra’daki üçüncü nesil kahve akımını başlatan kahvecilerden biri.
JUNK / Supernova / Honest Burgers
Soho’da rahat bir burger molası vermek isterseniz uğrayabileceğiniz adresler. Fransa’da pek çok şehirde bulunan Junk’ın smash burgerlerini seviyoruz. Londra’nın en ünlü burgercilerinden biri Supernova bizi pek etkilemedi ama yine de denemek isterseniz Soho’da olduğunu hatırlatalım. Honest Burgers da şehrin pek çok yerinde şubeleri olan ve özellikle happy hour saatlerinde uygun fiyatlı menü sunan bir burgerci.
BAO Soho
Tayvan usulü buharda pişirilmiş sandviçleriyle ünlü küçük ama hareketli bir durak.
Fortnum & Mason
Piccadilly yakınlarındaki ikonik İngiliz çay dükkanı. Çaya dair her şeyi bulabileceğiniz bu dükkan, aynı zamanda zarif pastalar veya geleneksel bir öğleden sonra çayı için de iyi bir seçim.
Swans Bar
Maison Assouline binasında yer alan şık bir Fransız tarzı bar. Hafif bir öğle yemeği ya da şampanya molası için ideal. Girişteki kitapçıya göz atmayı unutmayın.
Crème
Soho’da dev boyutlu, yumuşacık kurabiyeleriyle meşhur bir tatlı cenneti. Kurabiye parçacıklı soft serve dondurmalarını kaçırmayın.
Berenjak Soho
İran yemeklerinden ilham alan Berenjak, küçük ve canlı bir ortamda sunulan şişler, kebaplar ve mezeleriyle Soho’nun en özgün duraklarından biri. Samimi ve sıcak atmosferiyle öğle ya da akşam yemeği için harika bir seçenek. Biz Borough Market şubesini ziyaret etmiş olsak da burada da bir şubeleri olduğunu hatırlatalım.
Yeni Lokanta
Modern Anadolu mutfağından ilham alan, samimi bir akşam yemeği için harika bir Türk restoranı. Biz bu seyahatimizde Türk gidemedik ama eğer bir akşamınızda Türk mutfağı denemek isterseniz burayı değerlendirebilirsiniz. İstanbul’da en sevdiğimiz restoranlardan biri yine Şef Civan Er’in yönettiği bir mutfak ile Soho’da iyi restoranlardan biri.
The Counter / Under The Counter
Şef Kemal Demirasal’ın kurucusu olduğu The Counter, 2021 yılında Notting Hill’de açılan ilk şubeyle başlayan bu serüven, köklü tatlara modern bir dokunuş getirerek Londra yeme-içme sahnesinde kendine özgü bir yer edinmiş.
Londra seyahatimiz sırasında sevgili Emre Onar’ın düzenlediği bir Anna Vissi Tribute gecesine katıldık, leziz atıştırmalıklar eşliğinde keyifli bir akşam geçirmiş olduk. Gelecek etkinliklere göz atmak isterseniz mekanın sosyal medyasını buraya ekledik.
The Barbary
Neal’s Yard içinde yer alan bu restoran, Kuzey Afrika ve Akdeniz mutfağının isli ve ateş üstünde pişen tatlarını sunuyor.
Kiln
Ateş üstünde pişen, Tayland mutfağından ilham alan yoğun lezzetleriyle Soho’nun en gözde restoranlarından biri.
Londra’da en sevdiğimiz fırınları, kahvaltı mekanlarını ve kafeleri anlattığımız önceki yazıya da buradan ulaşabilirsiniz.